Küresel ekonominin günümüz hayatına girmesi ile birlikte finansal riskler içerisinde kur riski önemli bir yer almaya başladı. Özellikle ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde kurlarda küresel nakit akışlarının yönüne göre yüksek ölçülü dalgalanmalar yaşanması uluslararası ticaret yapmayan şirketlerde bile kur riski yönetimini zaruri hale getirdi.
Nassim Taleb’in ‘Siyah Kuğu – Olasılıksız Görünenin Etkisi’ kitabında belirtiği durumlar gelişen ülkelerde daha sık ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde TL faizlerin göreli olarak yüksek olması, türev ürünlerin yeterince tanınmaması, ‘hedging’ in pahalı olduğu gibi önyargılar, vb sebepler ile kur riski yönetimine yeterince önem verilmemiştir. 2001, 2008, 2013,2018 ve 2020 yılı gibi yüksek oranlı kur artışları, firmaları batma noktasına getirmiştir.
Sadece kurların yükseldiği dönemler değil, %30-%40 kur değerlenmelerinin yaşandığı dönemler (2003-2004, 2006-2007) özellikle ihracatçı olan şirketler için zor yıllar olmuştur.
Maalesef finansal risklerden korunmak işletmelerin aklına kriz dönemlerinde oynaklığın ve faizlerin çok yükseldiği dönemlerde akla gelmektedir. Bu dönemlerde finans kuruluşlarını arayıp fiyat alan şirketler çok yüksek fiyatlarla karşılaşmakta ve “hedge” işlemlerinin çok pahalı olduğu yönünde bir kanı oluşmaktadır.
Bir örnek ile belirtecek olursam; USD/TRY opsiyonunda diğer şartlar aynı iken sadece oynaklığın %9’dan %20’ye yükselmesi 1 aylık opsiyon fiyatını 3 kat, 2018 Ağustos’unda gördüğümüz %60 seviyesine yükselmesi ile 10 kat yükseltmektedir. Bu dönemlerde fiyat alınması durumunda faizlerin de yükseldiğini göz önüne alırsak astronomik rakamlar ile karşılaşılmaktadır.
İşletmelerin kaderinin kurlarda oluşacak hareketlere maruz bırakılması kabul edilebilir bir durum değildir. Kur riski yönetimi bir işletme politikası olarak benimsenmeli ve işletmenin yaşamı boyunca devam edilmelidir.