![](https://spinnegitim.com/wp-content/uploads/2021/02/PazarOkumasi-31aralik-2linkedin.jpg)
Kaygı Neden Gelir ve Nasıl Gider?
![](https://spinnegitim.com/wp-content/uploads/2021/02/PazarOkumasi-31aralik-2linkedin.jpg)
İnsan bedeni yaşadığı çevrede hayatta kalmak üzere evrilmiş ve tüm duyular o anda gerekli bilgileri almak üzere gelişmiş. Ve beyin de aldığı tüm bilgileri işleyip, sınıflayıp, arşivleyip farklı düzeylerde yaptığı çıkarımlarla bugüne kadar insan denen varlığı ayakta tutabilmiş.
Beynin çıkarım yapması demek o çıkarımla ilgili bedene bir mesaj iletmesi demek. Bu mesajlar da bedendeki kimyasallar yani duygular. Dolayısıyla bu beden aç kalmaktan korkmak zorunda ki yemek bulsun, çevreden korkmak zorunda ki barınak bulsun, canını kaybetmekten korkmak zorunda ki hızla gelen tehlikeden kaçsın! Ki hayatta kalsın! Hayatta kalmak gibi önemli bir nedeni varken bedenin önünde ne durabilir? Mutlaka ya savaşma, ya kaçma, ya da dona kalma stratejilerinden birini uygulayarak algıladığı tehlikeyi karşılar! Yani insan bedeni ve sinir sistemi binlerce yıldır savaşıyor, kaçıyor ya da dona kalıyor... Sürekli tekrar ederek öğrendi bunu!
Ama kendini bilen insan, Homo Sapiens Sapiens, bu korktuğu şeylerin başına gelmemesi için sezinlemek, plan yapabilmek, tahmin yürütebilmek gibi yetenekleri geliştirirken beyninde çok özel bir alan geliştirdi. Hiçbir hayvanda olmayan bu alan hatırlama, bağlantı kurma ve soyutlama yetenekleri ile Kaygı denen illeti de başına sarıverdi!
Şimdi biz diyoruz ki bu aynı bedene, “korkma, çünkü çevremiz evrildi artık korkacak bir şey kalmadı!” Benimle aynı işi yapan biraz daha akıllı ve şanslı olduğunu düşündüğüm(!) yan masadaki gıcığı görünce terlemeyeyim. Ya da kahve alırken gördüğüm o ulu varlıkla konuşmak istediğimde kalbim o kadar da hızlı çarpmasın, patrona maaşımla ilgili konuşmaya gitmeye karar verdiğim anda başım dönmeye başlamasın!
Olmaz, olamaz! Evet çevre evrilmiş olabilir ama insan bedeni aynı hızla evrimleşmedi. Dolayısıyla çevredeki durumlar yaşamsal varlığı engelleyebilecek seviyede olmasalar bile bu beyin en ilkel seviyede böyle algılar ve gerekli mekanizmaları çalıştırmaya başlar. Ve bu mekanizmaların yan etkilerinden biri de kaygıdır.
Korku yaşamın devamı için gereklidir ancak kaygı değildir. Kaygı kontrol edilmediğinde hayatı kontrol etmeye başlar. Birer düşünce olarak fark edilip bırakılmadıkça, dallanıp budaklanır. Zihin kaygılı düşüncelerle dolu olduğundan sağlıklı ve mutlu düşüncelere yer kalmaz, hatta bu tür düşünceler mantıksız ve saçma olarak görülmeye başlar.
Peki o zaman kaygı nasıl kontrol edilir?
Öncelikle korkunun bedende nasıl belirdiği fark edilir: Ne tür düşünceler zihinden geçiyor, ne tür duygulanımlar var ve tüm bunlar olurken bedende neler oluyor... Sanki bir envanter çıkarılıyor gibi bir objektiflikte bunu yaptığımızda, yani durumu sözel olarak tanımladığımızda, beynin mantıklı tarafını kullanmış oluyoruz. Böylece yaşadığı şeyleri ilkel beyinle değil, en son evrimleşmiş tüm sofistike yeteneklerini geliştirdiği ön lobla duruma odaklanıyor. Bunu beyin her yaptığında daha iyi yapmaya alışıyor ve bir süre sonra bu bir olma hali, karakterimiz haline geliyor.
Yan masada oturan gıcık aynı sizin gibi hayatını idame ettirmeye uğraşan biri haline geliyor, kahveyi alan ulu varlığın da aslında heyecanları olduğunu ve sevilmek istediği fark ediliyor ve patron da artık bir öcü olmaktan çıkıp, akılcı bir görüşmeyle sizi iyi anlayan bir iş arkadaşına dönüşüyor.
Bugünden yarına kolaylıkla dönüştüremeyeceğimizi sandığımız davranış pratiklerimiz, 8 haftalık Mindfulness temelli eğitimlerle öğrenilebiliyor.
Spinn Eğitim eğitmenlerinden Bilge Buluş ile gerçekleştireceğimiz Mindfulness Temelli Eğitimlerimiz çok yakında başlıyor!